1 Haziran 2009 Pazartesi

SOL İMGELER VE SİYASİ EYLEMLİLİK

“Estetik ve siyaset: ‘sol imge ve özne’” metninin yorumlanacağı bu yazıda bugünün örnekleri üzerinden, yazarın yaptığı alıntılara ve çıkarımlarına da yer verilerek, yeni bir anlayış kurulmaya çalışılacak ve “ne yapmalı” konusu yeniden tartışmaya açılacaktır.

İlk örnek Bahriye Kabadayı’nın yönetmeni olduğu “Devrimci Gençlik Köprüsü – Eski bir masal değil, 68” adlı belgeselin içeriğinden. Belgeselde 68’de devrimci gençlerin İstanbul boğazına yapılacak köprüye karşı çıkışı ve bunun yerine ülkenin her yerinde eşit gelişimin olmasını savunarak, hala insanların Zap nehrinin suyuna kapılarak öldükleri Hakkari’deki Zap nehrine bir köprü yapmak için kampanya başlatmaları ve yaklaşık üç ay oraya gidip köprüyü inşa etmeleri anlatılıyor. Köprü 99 yılına kadar köylüler tarafından kullanılır durumdaymış, 99’da ise bombalanarak yıkılmış, öyküsü ise civarda hala yaygın olarak bilinmekte ve anlatılmakta. Köprünün bugün orada tam da bir siyasi imge olarak varlığını koruduğunu söylemek yanlış olmaz. Köylülerin köprü yıkılmış olsa da yolda inecekleri yeri “gençlik köprüsü”nün ilerisinde-gerisinde diye tanımlamaları belki de köprünün inşasının köyün tarihinde önemli bir yere sahip oluşundan ileri geliyor ancak bir taraftan da yapılan röportajlarda görülüyor ki herkes onun oraya “devlet” yapmıyorken “komünist” denen gençlerin emek verip yaptıklarının farkında. Köprü işlevsel olarak ilk yapıldığında büyük bir öneme sahip olsa da birkaç yıl sonra devletin o önemi azaltmak amaçlı orada birçok köprü çalışması olmuş; ki en son olarak köprü bilinmeyen birileri tarafından yıkılarak tamamen işlevsiz bir konuma getirilmiş. Anlaşılan şu ki bugün  oradaki varlığının köylülerce dile getirilerek sürdürülmesi köprünün, yalın bir şekilde, yapılmasındaki öncelikli amaca hizmet ettiğini gösteriyor. Bir başka deyişle, bu görsel imge yapıldığı zamandaki anlamıyla olmasa da siyasi bir etki bırakmayı sürdürüyor. Hem bu etkinin ne şekilde sürdüğünü, hem de siyasi imgelerin toplumca anlamlandırılma sürecini köprünün değişime uğrayan inşa hikayesinde bir parça yorumlamak mümkün. Köprüyü kimlerin yaptığı sorulan köylüler, köprünün yapımında orada bulunamayan ancak katledilmeleri ve idamlarıyla solun simgeleri haline gelmiş devrimcileri sayıyorlar. Deniz Gezmiş vardı, Hüseyin vardı, Mahir Çayan iriyarıydı şeklinde anlatıyorlar öyküyü. Hatta söylencelerinde Deniz Gezmiş için Kürtçe “gezen deniz” demektir diyerek, bu isimle bütün devrimcileri tek bir imgede bütünleştiriyorlar aslında. Devrimci gençlik köprüsü başlı başına bir imgedir denebilir ancak bu durum gösteriyor ki köprü aslında solun siyasi imgeleriyle, sembolleriyle yaşıyor. Çünkü köprünün varlığı bu siyasi imgelerle anıldıkça solla ilişkilendirilecek ve belli bir anlam kazanabilecektir. Yani şunu söylemek mümkün ki solla ilişkilendirilen herhangi bir imge de ancak dünyada solun varlığı ve onu sahiplenmesi ile bir anlama kavuşacaktır. Buradan yola çıkarak metindeki “siyasi imgeye maruz kalan öznelerin giderek siyasileşmesi umudu” taşınmasının çok anlamlı olmadığı eleştirisi kısmen doğru olmakla birlikte, solun zayıfladığı zamanlarda “sıradanlaştırılmış ve tarihe gömülmüş” imgelerinin, solun hareketlenmesi durumunda meşruluğun devamındaki etkisinden dolayı olumlu bir role sahip olacağını söylemek de mümkündür. Yani siyasileşmenin imgeler etkisiyle değilse bile, imgelerin işlerliliğinin siyasileşmeyle olacağı iddia edilebilir. Bu çıkarımlara örnek vermek gerekirse dünyadan Che imgesinin silinmesinin ancak “sol”un tamamen ortadan kaldırılmasıyla mümkün olacağı varsayılabilir. Yani Che imgesi örneğinin aşırı! bir çoğaltma ve yayılmasının eleştirisine karşın varlığına -kime ne ifade ettiğinden bağımsız bir şekilde- Küba’daki sol iktidarın varlığının bir göstergesi olarak başlı başına bir önem atfedilebilir.

Bu noktada imgeyi çoğaltarak “yozlaştırma”, düzen içi bir renk olarak sunma tartışmasına değinmek gerekiyor. Metinde yapılan alıntıda imgenin çoğaltılması, erişebilirliliğinin artışı, böylece bir anlamda “kutsal”lığının ortadan kaldırılmasının demokratikleşme olarak adlandırılabileceği söyleniyor. Ancak Sovyet örneklerinden yola çıkılarak siyasi imgede çokanlamlılığın engellenmesi çabası nedeniyle bunun sadece çoğaltmayla gerçekleşmeyeceğinin altı çiziliyor. Çoğaltma ile demokratikleştirme çabası  sanat eserleri için sosyalist bir cephede görünüyor. Siyasi imgeler içinse “çoğaltma” demokratikleştirme ihtiyacından çok bir zorunluluk gibi görünüyor. Metindeki tek anlamla sınırlama çabası eleştirisi kısmen anlaşılır olmakla birlikte, siyasi olarak “sunulan” bir imgenin demokratik olma gereğinin çok da anlamlı olmadığı iddia edilebilir. Metnin ilerleyen bölümlerinde varılan çok anlamlılığın aslında kaçınılmaz oluşu tespiti ise önemli bir nokta olarak değerlendirilmelidir. Yaratım sürecinde tek anlam atfedilen imgelerin kendi dolaşım ve yeniden yaradılışları sürecinde öznelerine ve nesnel koşullara bağlı olarak çokanlamlılıklarına kavuşacakları söylenebilir ancak ilk yaratıcının bundan bihaber olduğu ve buna karşı olduğunu söylemek ne kadar geçerlidir? Buradan yola çıkarak başa yani Sovyetlerin çok anlamlılığı engelleme çabasına dönersek, yaratımında bir tek anlam atfedilerek hayata getirilen imge, çok anlamlılıktan kurtulamazken, bu çok anlamlılığın engellenmesi için bu tür bir yaratım sürecinin uygulandığının da iddia edilemeyeceğini söyleyebiliriz.

Ne yapılacağına gelirsek, öncelikle metinde örneklendirilen siyasi imgelerin bazı açılardan farklı sınıflandırılarak değerlendirilmesi gerekliliği ile başlamak zihin açıcı olabilir. Örneğin Che imgesinin günümüzde “yaşayan” sol bir iktidarla daha çok bağı varken, Sovyet imgeleri tarihte büyük bir zaferin sonucuyken şu gün çözülmüş bir iktidarı gösteriyordur ve belli bir süreç geçirerek bugünkü dolaşımına ulaşmıştır; yada Türkiye’deki sol siyasi imgeler üstü örtülen kapatılan bir dönemin kendini hatırlatmasıdır ve imgenin yorumlanışı bakımından diğerlerinden daha farklı bir önemdedir denilebilir. Yazıya, bu ayrıştırmanın sonucu olarak özel bir koşul olan Türkiye’nin sol siyasi imgelerinin Türkiye’den nasıl göründüğünün yorumlanması ile devam edilebilir.

Türkiye’ye son dönemde filmlerle dizilerle bir dönem tekrar anlatıldı, bu anlatım devrimciler tarafından değil sinemacılar tarafından -zaman zaman bir aşk hikayesinin fonunda- yapıldı. Bu anlatılara soldan verilen tepkiler çok da net olamadı, çünkü bunun ne anlama geleceği tartışmalıydı. Ancak gazetelerde Deniz Gezmiş “genç kızların sevgilisi” olarak haber yapıldığında ciddi bir durum yaşandığı düşünüldü. Oysa ki bir taraftan metinde de geçtiği üzere afişlerdeki Deniz Gezmiş yasaklanıyor, toplatılıyordu. Öte taraftan afiş yasaklayan faşizan tutum – pek yorumlayamasa da- komünist Nazım’ın şiirlerini okuyordu kürsüden (1). Diğer bir yandan devrimcileri anlatan kitaplar kapış kapış satılıyordu.  Tüm bunlarda belirlenmesi gereken en önemli noktanın Türkiye solunun ve mücadelesinin meşruluğunun devamı olduğu söylenebilir. Yıkılmak istenen veya yıkılmasından korkulan da olsa olsa budur. Oysa ki bu meşruluğu ortadan kaldırabilecek olanın sistem tarafından bozulan imgeler değil; ancak solun kendisi olabileceğini iddia etmek çok daha gerçekçi olacaktır. Buradan yola çıkarak sol ancak ve ancak siyasetini etkinleştirdiği zaman zaten ona ait olan imgeler, çok anlamlılıklarıyla da olsa onun lehinde işlev görecektir demek mümkündür; yani yozlaşma imgelerin suçu veya sistemin becerisinden çok solun eksikliğidir. Düzen bütün siyasi imgelerini altüst ederken, solun işi elbette ki “o bana ait” diye bağırmak değil. Solun ihtiyacı olan bir geri kazanmak yada tamamen altüst etmekten çok bugüne seslenerek dünü sahiplenmek olabilir. Geçmişle uğraşmayı bırakıp “bugünü dönüştürmenin biçimlerinin sonsuzluk alanına” girmek ise imgeler açısından devrimci bir girişimi öncülüyor ancak bunu başarmanın öncelikli şartı siyasi bir girişim ve devrimci bir   durum gibi görünüyor; çünkü siyasi imgeleri siyasi etkinlikten soyutlamak mümkün değildir, yani bu girişim ancak böylesi bir durumda toplumsal bir karşılığa ulaşabilir. Bu birincil siyasi etkinlik şartını gerçekleştiremeyen ancak imgelerde böyle bir işe kalkışan sol ise “Karl Marx” ve “Karly Marky” markalarının (2) yayılmasına seyirci olarak “marjinal” bir konuma itilir.


(2)http://www.milliyet.com.tr/Ekonomi/HaberDetay.aspx?aType=HaberDetay&ArticleID=1092629

Ön Okuma:
Şişman, O., "Estetik ve Siyaset: 'Sol' İmge ve Özne", der. Armağan Öztürk, Yeni Sol Yeni Sağ içinde, 2010, Phoenix Yayınları, Ankara.

Melike Mühür
Meaning in Design dersi ödevi- ODTÜ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder