20 Ekim 2015 Salı

UZAMIN PEŞİNDE

Mekan, keşfedilmiş, belki bir bölümü bizce düzenlenmiş, şaşırtma ve öğretme yetisini kaybetmeye başlamış olan ise; uzam, bilinmezlerce var edilen, sürekli tetikte olmamızı gerektiren ve böylece uçlarda hareket edebildiğimiz anlar olarak açıklanabilir. Yaşamımız anların bir toplamıysa mekan, geçmişle bağlantılı anları ve artık görmesek de neye benzediğini sezebildiğimiz arka odayı ifade eder. Mekan bize dayatılmıştır ama bizim tarafımızdan da yeniden üretilmiştir, o nedenle varlığı en azından bizim için kesindir.


Walter Benjamin "Pasajlar" kitabında sinemanın düşünmeyi engellediğine dair bir eleştiri getirir. Bunun sorumlusu "devingen görüntüler"dir (1). Art arda maruz kaldığımız görüntüler anlardan oluşan bir mekan temsili sunarak bize dayatılmaktadır. Öte yandan kurgu, bizim bu görüntülerle duygudaşlık kurmamızı sağlamakta, böylece mekanı içselleştirmemiz mümkün olmaktadır. Sunulan mekan, dışımızdadır ancak, artık bizim için, içindeki öğelerle sabit ve az çok tahmin edilebilir hale gelmiştir. Acaba, Benjamin'in bahsettiği devingen görüntülerin düşünmeyi engellemesinin nedenini, artık bu bilindik hale geldiğini söylediğimiz "mekan"ın doğasında aramamız mümkün müdür? Bir başka deyişle, mekanın kurulması, düşünmeyi engelleyen bir süreci mi başlatmaktadır?

Kimi sinemacılar, yabancılaştırma etkisini kullanarak, burada bahsedilen mekanın devamlılığını kırmak ve filmin akışından koparıp seyirciyi düşünmeye zorlamayı amaçlamaktadır. Bu etkinin yaratılabilmesi için devingen görüntüler ile birlikte mekanda ve zamanda da bir kırılma yaşandığı görülecektir. Sinema tarihindeki bazı filmlerde ise, seyircinin izlediği filmin mekanına girmesi konu edilmiştir. Bu örnekler, kurulu mekanın uzamdan gelene açılmasıyla ortaya çıkabilecek sonuçlar üzerinde düşünmektedir. Türk sinemasından Atıf Yılmaz'ın yönettiği "Aah Belinda" filmi buna örnek gösterilebilir. Filmde Müjde Ar'ın canlandırdığı karakter, bir reklam filmi çekimi sırasında, kendini oynadığı filmin içinde bulur. Müjde Ar aynı kalmıştır ancak kurulan set gerçek olmuştur. Herkes ondan reklam filminde oynadığı karakter gibi davranmasını beklemektedir. Kurulu mekanın bir anda gerçek olmasıyla herkesin tek gerçeklik oymuşçasına hareket etmesinin absürdlüğü bize mekanın yarattığı yanılsamaya dair ipucu vermektedir.

Mekan, bir yandan da geometriyle ilgilidir. Üzerinde durduğumuz düzlem, arkasını göremeyeceğimiz bir açıyla karşımıza çıkan duvar ve geçmemizi sağlayan bir geometriyle hareket eden kapılar. Edwin A. Abbott'ın, 1884'te yazdığı "Düzülke" isimli bilimkurgu kitabı, üç boyutlu yerine, tek boyutlu (Çizgiülke), iki boyutlu (Düzülke) gibi farklı boyutlara sahip olası dünyalarda, kişilerin nasıl görüneceği, birbirlerini nasıl algılayacaklarını, ilişkilerin ve hayatın nasıl şekilleneceğini konu etmektedir (2). Yazıldığı dönemle de ilişkili farklı politik, sosyal, bilimsel tartışmaları içermekle birlikte; kitap, mekanın (bu örnekte boyutluluğuna bağlı olarak) içindekileri ve ilişki biçimlerini nasıl var ettiğini araştırmaktadır.

Kitapta, üç boyutlu bir dünyada bir küp olarak varlığını sürdüren kişinin, Düzülke'de sahip olduğu "uzunluk ve genişlik" ile bir kare olarak var olabildiğinden bahsedilmektedir. Aynı kişi Çizgiülke'de ise sadece bir çizgidir. Çünkü Çizgiülke'de "kare" tanımı da artık bir şey ifade etmediğinden, kişiler birbirlerini iki boyutlu şekillerinden bağımsız olarak çizgilerle yani yalnızca "uzunluk" ile tanımlayabilmektedir. Böylece hareketler ve olanaklar da bu fiziksel koşullarla sınırlanacaktır. Bir küpün üç boyutta yuvarlanmasıyla elde ettiği yer değiştirmeyle, bir çizginin hareketiyle etki edebildiği alan başka türlü olacaktır. Aynı kişinin üç farklı dünyadaki potansiyeli de diğerleriyle ilişki biçimi de bambaşka olacağından, kitabın hayal edilmesini öngördüğü farklı dünyalardaki maceralar kişinin mekanından ayrılıp uzama açılmasıyla yaşadığı değişime ve kendi potansiyelini keşfedişine örnek gösterilebilir.

Diğer yandan, mekandan uzama açılmak her zaman ciddi bir yer değiştirmeyle olmak zorunda değildir. Şehir farklı katmanlarıyla mekanlar yarattığı gibi uzamlara da izin verir. Flaneur olarak yani "yaya dolaşırken aynı zamanda çevre izlenimleriyle düşünce üretmek" amacıyla yola çıkılması, mekanın kırılıp mekan dışı olana yani uzama ulaşılması anlamına gelmektedir (3). Ancak bu, mekanla yani güvenilir bir sığınağın varlığıyla ilişkiyi kökten kopartmadıkça başarılamaz. Ait olunan ve her daim kapısı açık bir ev imgesi çıkılan yolculukta, sınırların yıkılmadığı, yalnızca genişleyip form değiştirdiği anlamına gelecektir.

Şehirde, her zaman gidilen yoldan sapıp rastgele ve sonunu bilmediğimiz bir yola girdiğimiz anda, kendimizi küçük bir maceranın içinde bulmamız olasıdır. Bunun yanı sıra, uzamı bulmak yalnızca taktik gezilerle değil, her zamanki ilişki biçimlerimizi radikal bir değişime uğratabildiğimiz anlarla da mümkün olabilir. Şehirde birbirini duymadan görmek, hatta tek kelime etmeden dakikalarca, saatlerce birbirine bakarak seyahat etmek mümkündür. Simmel "gözün etkinliğinin kulağın etkinliğine ağır basmasının büyük kentlerde yaşayan insanlar arasındaki karşılıklı ilişkilerde belirleyici bir öğe" olduğunu söyler (4). Sürekli gördüğümüz ama hiç konuşmadığımız kalabalık, gezi direnişi gibi bir kalkışmada birlikte salındığımız, birbirimizi merak ettiğimiz bir dost çevresine dönüşürken; şehir de dilediğimizce ses çıkarabildiğimiz bir yer haline gelebilmiştir. Şehrin özelliği, iktidar tarafından planlandıkça, dönüştürüldükçe sesinin yükselmesidir. Kalabalık ve curcuna elbette başka bir şekil almıştır, ancak asıl dönüşüm yaşayan seslenme ve ilişki kurma biçimleri olmuştur. Uzamın açığa çıkması yeni bir dil yaratmıştır. Şehir, bir mekandan öte bir uzamın potansiyelini taşımaktadır. Ancak mekandan çıkılması, yer değiştirmeden çok, ilişki biçimlerinin alt üst oluşuyla mümkün olmaktadır.

Uzam, ön kabullerin rafa kaldırıldığı deneysel bir ortam olarak, mekanın bir anlık boş bulunup konumumuzu kaybetmesiyle açığa çıkabilir. Gerekli olan belki de işaret edildiği gibi iz takibini bırakıp haritadaki alternatif rotaları denemeye cesaret etmektir.

(1) Benjamin, W. Pasajlar. Yapı Kredi Yayınları (2008). Sy. 66-67.
(2) Abbott E. A. Açıklamalı Düzülke. Ayrıntı Yayınları (2008).
(3) Benjamin, W. Pasajlar. Yapı Kredi Yayınları (2008). Sy. 81.
(4) Benjamin, W. Pasajlar. Yapı Kredi Yayınları (2008). Sy. 115.

Diğer Okumalar:
Tuan, Y. (1977). Spacce and Place: The Perspective of Experience. University of Minnesota Press, Minneapolis, Londra.

Melike Mühür (20.10.2015)
Beden ve Mekan Temsilleri dersi ödevi- MSGSÜ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder